Evet 1979’dan beri yiyorum. Annemin yemekleriyle başladım, kendi yemeklerim ve etrafında ki lezzetlerle de devam ediyorum. Zaman zaman bunları sizlerle paylaşacağım yeni kesiflerim ve vazgeçemediklerim. Kimbilir belkide en hit olanlarında tariflerini çalarım.
Geçen zamanda yemek benim için keyfe ve eğlenceye dönüştü. Ama sakın bundan her akşam şenlik sofraları kurduğumu düşünmeyin genellikle pratik olmaya çalışıyorum anne yemeklerini ıskalamdan kuru fasulye, nohut, bezelye. taze fasulye gibi.
Arada sırada da olsa döktürdüğüm oluyor. Kalabalık sofraları hastasıyımdır, arkadaşlarımı evimde ağırlayım bir araya gelelim, hoş geldin beş gittin muhabbetinden sonra mutfağa tıkılayım onlarda içerde gırgırını yapsınlar.
Arada bir gelip yardıma ihtiyacın var mı soruları "yarım ağızlı". hepsi içeride açlıktan can çekişiyor aslında. Yorma kendini “bir makarna kaynat yeter” hepsi palavra mutfaktan 5, 6 çeşitle çıkınca “ne yaptın sen ya ne gerek vardı” ama devamında daha yok daha.
Benim masamda kimse ülke kurtaramaz ama kurabilir, zaten tıkılmışız koca koca binalarda daracık odalara. bu ağırlamalar arada bir olabiliyor ama güzel oluyor.
Mutfak benim rehabilite merkezin gibi ocağın başına geçtiğimde hafifliyorum tencerede dertlerimi karıştırıyorum buhar olup gidiyor sanki. Bide oğlum var ayağımın dibinden ayrılmayan onunla konuşa konuşa yapıyorum yemekleri 5,5 yaşında bir pug. Ben konuştukça sanki ne dediğimi anlıyormuş gibi kafasını sağa sola çevirir.
Yemek yaparken teknolojinin ve tüketim canavarının icatlarından faydalanıyorum en iyi yardımcılarım konserve, dondurulmuş ürünler. İstanbul da yaşadığımı düşünürsek bu ürünler, üretim, zaman ve de fiyat faydasını üst üste koyduğumuzda marketlerin manav tezgahlarının tazesinden daha iyi.